Kafanın İçinde Uğultu Neden Olur? Bir Hikâye Üzerinden Anlatım
Bir sabah uyandığında, kafasında bir uğultu vardı. Başlangıçta, sadece hafif bir gürültü gibiydi; belki de sadece sabahın erken saatlerinde yataktan yeni kalkmanın getirdiği bir halsizlikti. Ama sonra, uğultu büyüdü, daha belirginleşti. Sanki kafasında bir kaç ses birden konuşuyor, her birinin sözcükleri birbirine karışıyordu. Düşüncelerinin içinde kaybolmaya başladı. Gözlerini kapattığında, her şey daha da karışıktı.
Emre, bir adamın yaşadığı mücadele, çok tanıdık bir hikâyeydi. Kendini ne kadar toparlamaya çalışsa da, her şeyin üst üste binmiş gibi geldiği bir anda, zihnindeki uğultu onu yavaşça ele geçirmeye başladı. Çalışan bir iş adamı olarak hayatı hep tempoluydu; iş, ailesi, arkadaşları… Her şey bir yük gibiydi. Günler geçtikçe, kafa karışıklığı artmış, derin düşüncelerin yerine sadece bir uğultu kalmıştı. Kendini anlamıyor, çözüm aramaya çalışıyordu ama ne yaptıysa, bu sesi susturamıyordu.
Bir akşam, Emre, kafasında dönüp duran düşüncelerini bir kenara bırakıp, dışarıda kısa bir yürüyüş yapmaya karar verdi. İki adım atmıştı ki, karşısına Zeynep çıktı. Zeynep, duygusal zekâsıyla tanınan, empatik ve derinlemesine dinleyen bir kadındı. Onu gördüğünde, Emre kısa bir süre önce kafasında dolaşan o uğultu sesini hissetti ama Zeynep’in varlığı, bir şekilde ondan biraz uzaklaştırdı.
“Emre, iyi misin?” diye sordu Zeynep, gözlerinin içinde bir merak ve sıcaklık vardı.
Emre, düşündü. “İyiyim,” dedi ama içinde hissettiği o karışıklığı Zeynep’e anlatmayı istemedi. Erkekler gibi bazen, duygularını kelimelere dökmek zor gelir. Zeynep ise hemen fark etti. “Bunu bana anlatmak zorunda değilsin, ama belki biraz konuşmak iyi olabilir. Bazı şeyler kafada birikir, farkında bile olmazsın.” diyerek, Emre’yi dinlemek için hazır olduğunu hissettirdi.
Zeynep, işte bu noktada devreye girdi. Kadınlar, genellikle ilişkisel ve empatik yaklaşımlar sergileyerek duygusal sorunları daha iyi çözebilir. Zeynep, Emre’nin sadece sesini duymuyordu, onu hissetmeye çalışıyordu. Uğultu, kafasında dönüp duran bu sesin arkasında, aslında bir çok konuşulmamış duygunun biriktiğini fark etti. “Bir şeyler seni üzüyormuş gibi hissediyorum,” dedi Zeynep. “Belki biraz nefes almak ve rahatlamak gerek.”
Zeynep’in yaklaşımı, Emre’yi bir anda rahatlatmadı belki ama içinde bulunduğu karmaşanın ortasında, biraz da olsa bir ışık gördü. Konuştukça, başındaki uğultunun yavaşça azalması gibi bir şey olmuştu. Zeynep’in söyledikleri, bir çözümden çok, Emre’ye sadece kendini ifade etme fırsatı verdi. Kadınların bazen sadece dinlemeyi, empatik bir şekilde yanında olmayı bilmesi, insanın içindeki karışıklığı dindirebilir.
Peki, kafada uğultu neden olur?
Bazen hayat, nehrin hızla aktığı bir akıntı gibi gelir; düşünceler, sorumluluklar, geçmişin yükleri… Bunların her biri bir ses gibi kafamızda yankılanır. Hızlı bir şekilde yaşamak, sürekli koşmak, her gün bir şeyleri yetiştirmeye çalışmak, zihinsel bir gürültü yaratabilir. Zihnimizdeki uğultu, tıpkı bir bilgisayarın işlem yaparken ses çıkarması gibi, bir çeşit yüklenmedir. Bazen bu ses, sadece fazla düşünce ve duygunun sonucudur.
Emre’nin kafasında duyduğu bu uğultu, aslında bir stresin, fazla yüklenmenin ve duygusal yorgunluğun işaretiydi. Birçok erkek, sorunları çözmeye çalışırken, her zaman daha mantıklı ve stratejik bir yaklaşım benimser. Ancak bu yaklaşım, bazen duygusal çözüm yollarını göz ardı edebilir. Zeynep’in empatik yaklaşımı ise, Emre’nin zihnindeki karışıklığı sadece dinleyerek hafifletti. Erkeklerin çözüm odaklı bakış açıları önemli olsa da, bazen çözümün sadece duygusal bir anlayış ve paylaşımda yattığını unuturuz.
Kafada uğultu, aslında bir çağrıdır; bir durma, nefes alma, duygu ve düşüncelerle yüzleşme çağrısı. Bu, bir tür zihinsel alarmdır. Ve bazen, bu alarmı duymak ve ona tepki vermek, içsel huzuru yeniden bulmak için çok basit bir adımdır: Dinlenmek, duyguları fark etmek, onları kabullenmek ve zaman tanımak.
Emre, Zeynep’in dinleyişiyle ilk adımını atmıştı. Kafasındaki uğultu yavaşça kaybolmaya başlamıştı. Zeynep’in samimiyeti, o kadar güçlüydü ki, Emre’nin içindeki karmaşa bir nebze olsun da olsa dağılmaya başlamıştı. İçindeki gürültü, artık daha sessizdi.
Siz de hiç kafanızda uğuldayan, karışan düşünceleri hissettiniz mi? Hayatın gürültüsü içinde bir durup, durumu hissetmek, başkalarına açılmak bazen ihtiyacımız olan tek şey olabilir. Yorumlarınızı paylaşın, bu konuda düşüncelerinizi öğrenmek isterim.